3 Ocak 2011 Pazartesi

1996 USA

Bu aralar pek bir seyehat yok gibi görünüyor, ben de eski seyahatleri yazayım bari bu arada dye düşündüm. Kızlarımız Amerika'da okuduğu için onlar oradayken hemen hemen her sene gittik. Ama ilk gidişimiz Nergis-Neşet Kırcalıoğlu, Yasemin-Mehmet Levent ve biz, altı kişi 1996 da...

Kırcalıoğlu ailesi daha erken gittiler. Neşet’in işiyle ilgili bir fuara katıldılar. Biz Leventlerle Atatürk havalimanında buluşup New York uçuşunu birlikte yaptık. New York’a inerken hep Hürriyet Heykelini görecekmişim sanıyordum... Meğer hiç gorunmuyormuş. New York’ta üç gece kaldık. Sanırım Comfort Inn Manhattan dı. 44th sokak. Palm Too restaurant’ta Lobster yedik.  Kısa zamanda New York çok fazla etkilemedi.  Çok bildik geldi. Sinema perdesinin içinde gibi hissettim kendimi...
 New York’tan 5 saatlik bir uçuşla San Francisco ya geçtik. Havaalanına yakın bir otelde kaldık. Bir Van kiralayıp araba ile gezmeye başladık. İki-üç gün San francisco da geçirdik. Fisherman’s Wharf ı sissiz bir günde göremedik. Otelden çıkarken hava süper oluyordu, ancak kıyıya geldiğimizde bir sis, göz gözü görmüyor ve de serin bir hava oluyordu. Nedense hep üstümüze bir şeyler almak zorunda kaldık:)
  San Francisco’dan San Diego ya kadar Route One’ı takip ederek gittik. Seyahatin en güldüğümüz anlarından biri, arabayı ilk aldığımızda benzincideki halimizdi. Daha doğrusu beylerin hali. Yıl 1996 ve Türkiye’de kurşunsuz benzin ya yok ya da yeni yeni kullanılmaya başlanmış. Bizimkiler benzin pompalarının önünde deli gibi kurşunsuz benzin arıyorlar. O yıllarda bile Amerika’da normal benzin kalmamış. Bizim arabanın içinde onların bu haline gülmemize çok kızdılar.

Yol boyunca Monterey’de akvaryumu gezdik. İnanılmaz büyük bir akvaryum. Bu kadar zamandır bundan daha mükemmelini gezmedik. Eşref sincapları besledi. Sincaplar Eşref’in kucağına çıkıp elinden cips yediler. Sonra bir tabela gördük: hayvanları beslemek yasaktır, cezası bilmem kaç dolar... 
  Laguna beach, Santa Monica, LA, Malibu hepsi birbirinden güzel yerler. Amaaaa bir yer var ki hepimizi çarptı. Carmel.... Burası nasıl bir yer, biz nereye geldik derken karşımıza bu tabela çıktı;

Neşet arabayı park eder etmez hepimiz kendimizi dışarı atıp, kimse kimseyi beklemeden ara sokaklara daldık. Hayatımda gördüüğüm en güzel kasabaydı, hala da öyle.  Bir kez daha Carmel e gelmeyi istedik o zaman ama henüz gerçekleştiremedik. Bunları yazarken düşündüm de bundan sonraki seyahatimizde bu hayalimizi gerçekleştirmenin zamanı gelmiş galiba...

San Diego sevimli bir yer.  Sahil olunca hava da güzel oluyor. San Diego dan Las Vegas’a gitmek için çölü geçmemiz gerekiyor. O zamana kadar filmlerde gördüğümüz allah billah çöl. Çölün ortasında dümdüz bir yol gidiyoruz. Palm Spring te bir gece geceledik. Orada bir kaktüs serasını gezdik. Nasıl bir sıcak. Serinliyelim diye havuza giriyoruz, havuzun suyu da ısınmış, tam bir hamam etkisi. 

 Las Vegas...  Palm Springs ten Las Vegas’a gelirken artık hava kararmaya başlamıştı. Las Vegas a girişimizi unutamıyorum. Sanki karşımızdan güneş doğuyordu. Önce anlayamadık ne olduğunu. Sonradan farkettik ki Las Vegas’ın ışıkları. İnanılmaz bir elektrik tüketimi var. Çölün ortasında  bir şehir, binalar kocaman, yüksek ve her yerde kumar... İnsanlar kafayı yemişler kumarla. Biz Yıldırımerler olarak kumara sadece 100 dolar ayırmıştık, 60 dolar harcayınca yeter, kalan 40 dolarla neler yaparız diyerek kumar hayatımıza noktayı koyduk. Oteller kumardan para kazandıkları için yeme içme çok ucuz Las Vegas’ta. Çin lokantasında nefis bir yemek yedik ve de çok komik bir fiyat ödedik. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder