Sınıf arkadaşları ile çıkılan bir seyahat daha... 2007 Haziran'ında İsveç'e gittik. Bizim ilk gidişimizdi. Bijan bir çok kez İsveç'e gitmiş, dahası Solefteo'lu olduğu için tüm programı sağolsun o hazırlamıştı. Dolayısıyla herşey saat gibi işledi:))) Once İstanbul'dan Stokholm'e uçtuk ve bir geceyi orada geçirdik. İnanılmaz yağmurlu bir gündü, ben iliklerime kadar ıslanmıştım:))) O ıslak halimle Ice bar a gittik...
O gece Stokholm'un en eski lokantalarından birinde çok güzel bir yemek yedik.
Ertesi sabah bu ucakla Solefteo'ya uçtuk. Pervaneli, binen oturuyor, yer numarası falan yok:))) Çok yükselmeden bir müddet (hatırlayamıyorum kaç saatti) uçtuk. Rahat bir yolculuktu hatırladığım.
Otelimizden Solefteo görüntüsü
Bir tur rehberimiz vardı. Solefteo'nun ortasından bir nehir geçiyor. Orada raftinge götürdü bizi. Konuyla ilgili bilgi verirken herkes dikkatle onu dinliyordu.
Raftingte tüm emniyet tedbirleri alındı. Hepimiz can yeleklerini giydik. İki adet sala binildi. Resimdeki ekip birinciliği kazandı:))))
Bu resimi çok sevdiğim için koydum buraya. Isveç yemyeşil ve sulak bir yer.
İlk gece Bijan bir lokantada yer ayırtmış. Lokantanın sahibi bir Türk: Ali... Alanya'dan Ali, Alanya'da tanıştığı bir Isveçli ile evlenip buraya yerleşmiş. Bizi şampanya ile karşıladı:
Ali'nin yerinde hatıra resmimiz.
Lokanta çıkışı Ayşenlerin eve gittik. Terasta keyif yapmaya. Tarih 27 Haziran, yani en uzun günler zamanı. Güneş hiç batmıyor. Bu resimler flaşsız çekildi.
Saat geceyarısından sonra. Güneş saat 3.00 civarında batar gibi olup yeniden doğuyor. Görüntü aynen böyle:
Ertesi gün, bir gölete gittik. Herkes birer olta aldı, balık yakalayıp sonra yakaladıklarımızı pişirip bir güzel yiyecektik. Ancak bu kamp yerinde bugüne kadar gelen gruplar arasında tek balık yakalayamayan biz olmuşuz:)))))
Durum böyle olunca buzdolabındaki yedek balıklar çıktı, pişirildi, biz de afiyetle yedik:
Gece de bir Gurme restauranta gittik. Lokanta sahibi herşeyle kendi ilgileniyor. Bize çok özel çeşitli yemekler sundu. her yemekle de o yemeğe uygun şarap.
Eskimo müzesini, eski maencilerin köyünü gezdik. Enteresan yerler. Üç günlük bir seyahatti ama çok güzeldi. Bu seyahatin mimarları Ayşen ve Bijan Zamanpur'a teşekkürler...
30 Ocak 2011 Pazar
26 Ocak 2011 Çarşamba
2010 ÇAKALİNİ
Nergislerle bir seyahat daha... 2010 Nisan'ında Çakalini'ne gittik. Daha doğrusu bizim evde kalıyorduk ama etrafı gezmece yaptık...
Çakalini, Kaz dağlarında, Küçükkuyu'dan Adatepe kavşağından sonraki kavşaktan sapınca varılan bir köy. Yemyeşil, ağaçların ortasında bir cennet.
Şu hamakta yatılmaz mı????? İnsana huzur veren bir yer...
Neşet hamakta yatmadı ama şezlongta da kestirmek üzereydi:)))
Otelin bir de havuzu var, yazın deniz ihtiyacı duymuyor insan. Havuz başındaki duşa bayıldım. İnanılmaz zevkli ve kolay çözümler var her yerde...
Dönüşte otel sahiplerinin tavsiyesi ile Assos yolundaki Mustafa'nın yerinde yemek yedik. Kumsaldaki masalara oturup denizden çıkanları yiyorsun... Yemekler lezzetli ve uygun... Bu sene gene gitmeli oralara...
Çakalini, Kaz dağlarında, Küçükkuyu'dan Adatepe kavşağından sonraki kavşaktan sapınca varılan bir köy. Yemyeşil, ağaçların ortasında bir cennet.
Şu hamakta yatılmaz mı????? İnsana huzur veren bir yer...
Neşet hamakta yatmadı ama şezlongta da kestirmek üzereydi:)))
Otelin bir de havuzu var, yazın deniz ihtiyacı duymuyor insan. Havuz başındaki duşa bayıldım. İnanılmaz zevkli ve kolay çözümler var her yerde...
Dönüşte otel sahiplerinin tavsiyesi ile Assos yolundaki Mustafa'nın yerinde yemek yedik. Kumsaldaki masalara oturup denizden çıkanları yiyorsun... Yemekler lezzetli ve uygun... Bu sene gene gitmeli oralara...
2008 KASIM ADATEPE
Bir Adatepe seyahati daha... Nergis ve Neşet Kırcalıoğlu ile birlikte... Onlarla kim bilir kaçıncı seyahatimiz...
O tarihlerde bizim Artur'daki evde tadilat vardı. Ona bakmak bahanesiyle oralara gittik ve bir haftasonunu Adatepe'de geçirdik.
Sabah kahvaltıları gene muhteşemdi. Sıcak yeni pişmiş ekmek, ev yapımı reçeller, sucuklu yumurtalar:)))) Nergilerin ilk gelişleriydi ve çok sevdiler. Bizim de ilk kez Kasım ayında oralarda oluşumuzdu. O mevsimde de ayrı bir güzelliği oluyormuş hem Burhaniye'nin hem Kaz dağlarının. Yolda Havran'dan aldığımız çilekleri hala unutamam. O mevsimde öyle bir çilek yiyeceğimiz aklıma bile gelmezdi. Keşke daha sık gidebilsek oralara...
O tarihlerde bizim Artur'daki evde tadilat vardı. Ona bakmak bahanesiyle oralara gittik ve bir haftasonunu Adatepe'de geçirdik.
Sabah kahvaltıları gene muhteşemdi. Sıcak yeni pişmiş ekmek, ev yapımı reçeller, sucuklu yumurtalar:)))) Nergilerin ilk gelişleriydi ve çok sevdiler. Bizim de ilk kez Kasım ayında oralarda oluşumuzdu. O mevsimde de ayrı bir güzelliği oluyormuş hem Burhaniye'nin hem Kaz dağlarının. Yolda Havran'dan aldığımız çilekleri hala unutamam. O mevsimde öyle bir çilek yiyeceğimiz aklıma bile gelmezdi. Keşke daha sık gidebilsek oralara...
24 Ocak 2011 Pazartesi
2010 MIDILLI
Yıllardır Ayvalık'a gider geliriz, her seferinde de pasaportları neden almadık, atlar Midilli'ye giderdik diye hayıflanırız. Geçtiğimiz yaz, ilk kez, Nergis ve Neşetle Temmuz sonunda Midilli'ye gidebildik nihayet... Bu seyahati bugünlerde buraya alma nedenim de; yılbaşı gecesi tutuştuğumuz ladesi kaybedince Mehmet Çakmak'a bir seyahat borçlandım. O gece Midilli olsun demiştik ama artık Midilli mi olur, daha başka bir yer mi bilemiyorum. Tercih kendisinin. Elimiz mahkum götüreceğiz, yoksa yıllarca bitirir beni:))))
Midilli'ye gitmek çok kolay, Ayvalık'tan hergün akşamüstü motor kalkıyor. Bu sene Ayvalık seferlerini kaldırıyorlar sadece Dikili'den sefer olacakmış diye bir dedikodu duydum ama ne kadar doğru bilemiyorum. Adalılar her perşembe Ayvalık pazarına geliyorlar. Böyle bir fırsatı Ayvalıklılar geri çevirmez gibi geliyor bana.
Otel işini bana bırakmışlardı, internetten tamamen tesadüf bir otel buldum: Oikies Hotel. Resimleri güzel görünüyordu, yeri de şehre ve denize yakındı, ben de yer ayırttım. Ama oraya gidince gözlerimize inanamadık. Otel süpeeerdi... Sahibi Dimitri çok cana yakın, yardımsever, misafirpever. Bize çok yardımcı oldu. Bundan sonra Midilli'de sadece burada kalınır.
Otel eskiden Dimitri'nin ailesinin ahırlarının olduğu bir yermiş. Ahırlar yenilenmiş otel odaları haline getirilmiş. Yanyana odalar, önlerinde terasları var.
Otelin havuzu da var. Hemen yanında barı. Dimitri ve karısı servis yapıyorlar. Evlerinde misafir ağırlıyormuş gibiler.
Sabah kahvaltıları terasınıza geliyor. Herkes kendi terasında yiyor ama biz birlikte kahvaltı ettik Nergislerle. Kahvaltıdaki reçeller Dimitri nin annesinin ürünü...
Yemyeşil ve begonvillerle süslü bir bahçesi var otelin. Herşey pırıl pırıl...
Bir de Maria'nın lokantası var. Barbaryani ouzolarının fabrikasında çalışan bir adamın karısı, annesi ve yayasının işlettiği bir lokanta. Orada zaten erkekler hep serviste, ailenin kadınları da mutfakta.
Midilli'ye gitmek çok kolay, Ayvalık'tan hergün akşamüstü motor kalkıyor. Bu sene Ayvalık seferlerini kaldırıyorlar sadece Dikili'den sefer olacakmış diye bir dedikodu duydum ama ne kadar doğru bilemiyorum. Adalılar her perşembe Ayvalık pazarına geliyorlar. Böyle bir fırsatı Ayvalıklılar geri çevirmez gibi geliyor bana.
Otel işini bana bırakmışlardı, internetten tamamen tesadüf bir otel buldum: Oikies Hotel. Resimleri güzel görünüyordu, yeri de şehre ve denize yakındı, ben de yer ayırttım. Ama oraya gidince gözlerimize inanamadık. Otel süpeeerdi... Sahibi Dimitri çok cana yakın, yardımsever, misafirpever. Bize çok yardımcı oldu. Bundan sonra Midilli'de sadece burada kalınır.
Otel eskiden Dimitri'nin ailesinin ahırlarının olduğu bir yermiş. Ahırlar yenilenmiş otel odaları haline getirilmiş. Yanyana odalar, önlerinde terasları var.
Otelin havuzu da var. Hemen yanında barı. Dimitri ve karısı servis yapıyorlar. Evlerinde misafir ağırlıyormuş gibiler.
Sabah kahvaltıları terasınıza geliyor. Herkes kendi terasında yiyor ama biz birlikte kahvaltı ettik Nergislerle. Kahvaltıdaki reçeller Dimitri nin annesinin ürünü...
Yemyeşil ve begonvillerle süslü bir bahçesi var otelin. Herşey pırıl pırıl...
İki gün boyunca bütün adayı gezdik. Güneyinde Plomari var. Ouzo şehri. Zaten orada üretilmeyen ouzo ya ouzo demezlermiş... Tabi ki her yer plaj. Plomari ye yakın bir plaja gittik.
Adanın kuzeyi daha güzel geldi bana. Petra diye bir köy var, orada kahve molası verdik. Mthymna da yemek yedik...
Ahtapotları asıp kurutuyorlar, sonra da ızgara, üstüne de zeytinyağ döküp getiriyorlar....
Adanın tam ortasında bir dağ köyü var. Enteresan.
Bu kahvede oturup kahve içtik. Neşet'le Eşref'de peynir alışverişi yaptılar.
Ada'da iki tane zeytinyağ müzesi var. Biz birini gezdik. İnanılmaz büyük bir yer ve çok başarılı bir restorasyon yapılmış.
Akşam yemeklerini bir gece Midilli'deki Andon da yedik. Salaş ama oranın meşhur bir lokantası. Yemekleri de süper... Gene mutfakta yaya var:))) İki gece de otelin hemen yanında, kocaman ağaçlar altında masaların olduğu White Cat isimli bir lokantada yedik.
Neşet oradan kendine t-shirt aldı. Adanın eşekleri meşhur.
Biz Midilli'yi çok sevdik. Bu sene Çakmaklar olmazsa biz gene de adaya gideceğiz. İnşallah....
18 Ocak 2011 Salı
2009 SORRENTO
Okul arkadaşları ile seyahatten bahsedince 2009 yılında Oasis (Haluk Yurtkuran) ile yaptığımız bir turdan da bahsetmek istedim. Amalfi kıyıları. Turda bizim sınıftan Arzu-Aziz Şahin, Gülseren-Serdar Sunay ve biz vardık. Tur rehberimiz tabi ki Haluk'tu. Eşi Serdağ da bu seyahatte bizimleydi.
İstanbul'dan Roma'ya uçtuk, oradan otobüsle Napoli'ye. Beni Napoli'de en çok etkileyen Pompei oldu. Neden bilmiyorum acaip etkilendim.
Napoli, Sorrento arası çok yakın. Otelimize yerleşip keşfe çıktık. Kıyıları çok dik bu yarımadanın. Her yer limon. İnanılır gibi değil. Anlatsalar inanmayabilirdim. Hayatımda bu kadar çok ve bu kadar büyük limonu bir arada görmemiştim:))))
Ertesi günü Capri adasına gittik. Yazın dayanılır gibi değilmiş, hem sıcak hem kalabalık. Şansımıza 23 Nisan'da güzel bir hava vardı ve de çok kalabalık değildi. Teleferike binip adanın tepesine çıktık ve sabahtan o güzel manzaraya karşı limoncellolarımızı içmeye başladık.
Augustus Bahçeleri var. Rengarenk çiçeklerle süslenmiş.
Capri'ye hem Napoli'den hem de Sorrento'dan tekneler kalkıyor. Biz gidişi Napoli'den yaptık ama dönüşte Sorrento seferinin olduğunu öğrenince direk oraya döndük.
Otobüsümüzle Amalfi kıyılarını gezdirdi bize Oasis. Positano'yu yukarıdan görünce boş günümüzü Positano'da geçirmeye karar verdik.
Solerno da öğlen yemeği molası verdik. Kahvelerimizi bu güzel, yüzyıllık kahvede içtik:
Böyle de bir kilisesi var.
Bir de Ravello'yu gördük. Tepede denize karşı bir kasaba. Her yıl yüzlerce klasik müzik konserleri yapılıyormuş. O konser mekanında yazın, yıldızların altında bir konser dinlemek kim bilir ne kadar müthiştir.
Tek boş günümüzü Positano'ya ayırdık. Bir taksi tutup gittik. Oraya otobüsle girmek imkansızmış gerçekten. Daracık yollarla iniliyor deniz kenarına, araba park etmek bir dert, en doğrusu taksiyle gitmek oralara. Bizim seyahatimizden hemen önce Ayşe Arman köşesinde Positano'yu anlatmıştı ve Le Sirenuse Hotel'den bahsetmişti. Orada geceleyemiyoruz bari bir öğlen yemeği yiyelim dedik:)))
Gerçekten de herşey mükemmeldi...
Ama Sorrento'da yediğimiz yemek de hiç fena değildi:)))
Bu da otelimizin terasından gün batımı...
Bu seyahatte gördüğüm yerleri daha sindire sindire bir kez daha görmek istiyorum. Dün okudum, THY Napoli'ye direk sefer başlatıyormuş 24 Mart'tan itibaren. 23 Nisan tatilinde neden olmasın:)) Güzel yerler, görülmesi gereken yerler, insanı iyi hissettiren yerler, limoncellosu müthişşşşş yerler....
İstanbul'dan Roma'ya uçtuk, oradan otobüsle Napoli'ye. Beni Napoli'de en çok etkileyen Pompei oldu. Neden bilmiyorum acaip etkilendim.
Napoli, Sorrento arası çok yakın. Otelimize yerleşip keşfe çıktık. Kıyıları çok dik bu yarımadanın. Her yer limon. İnanılır gibi değil. Anlatsalar inanmayabilirdim. Hayatımda bu kadar çok ve bu kadar büyük limonu bir arada görmemiştim:))))
Ertesi günü Capri adasına gittik. Yazın dayanılır gibi değilmiş, hem sıcak hem kalabalık. Şansımıza 23 Nisan'da güzel bir hava vardı ve de çok kalabalık değildi. Teleferike binip adanın tepesine çıktık ve sabahtan o güzel manzaraya karşı limoncellolarımızı içmeye başladık.
Augustus Bahçeleri var. Rengarenk çiçeklerle süslenmiş.
Capri'ye hem Napoli'den hem de Sorrento'dan tekneler kalkıyor. Biz gidişi Napoli'den yaptık ama dönüşte Sorrento seferinin olduğunu öğrenince direk oraya döndük.
Otobüsümüzle Amalfi kıyılarını gezdirdi bize Oasis. Positano'yu yukarıdan görünce boş günümüzü Positano'da geçirmeye karar verdik.
Solerno da öğlen yemeği molası verdik. Kahvelerimizi bu güzel, yüzyıllık kahvede içtik:
Böyle de bir kilisesi var.
Bir de Ravello'yu gördük. Tepede denize karşı bir kasaba. Her yıl yüzlerce klasik müzik konserleri yapılıyormuş. O konser mekanında yazın, yıldızların altında bir konser dinlemek kim bilir ne kadar müthiştir.
Tek boş günümüzü Positano'ya ayırdık. Bir taksi tutup gittik. Oraya otobüsle girmek imkansızmış gerçekten. Daracık yollarla iniliyor deniz kenarına, araba park etmek bir dert, en doğrusu taksiyle gitmek oralara. Bizim seyahatimizden hemen önce Ayşe Arman köşesinde Positano'yu anlatmıştı ve Le Sirenuse Hotel'den bahsetmişti. Orada geceleyemiyoruz bari bir öğlen yemeği yiyelim dedik:)))
Gerçekten de herşey mükemmeldi...
Ama Sorrento'da yediğimiz yemek de hiç fena değildi:)))
Bu da otelimizin terasından gün batımı...
Bu seyahatte gördüğüm yerleri daha sindire sindire bir kez daha görmek istiyorum. Dün okudum, THY Napoli'ye direk sefer başlatıyormuş 24 Mart'tan itibaren. 23 Nisan tatilinde neden olmasın:)) Güzel yerler, görülmesi gereken yerler, insanı iyi hissettiren yerler, limoncellosu müthişşşşş yerler....
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
















































