24 Ocak 2011 Pazartesi

2010 MIDILLI

Yıllardır Ayvalık'a gider geliriz, her seferinde de pasaportları neden almadık, atlar Midilli'ye giderdik diye hayıflanırız. Geçtiğimiz yaz, ilk kez, Nergis ve Neşetle Temmuz sonunda Midilli'ye gidebildik nihayet... Bu seyahati bugünlerde buraya alma nedenim de; yılbaşı gecesi tutuştuğumuz ladesi kaybedince Mehmet Çakmak'a bir seyahat borçlandım. O gece Midilli olsun demiştik ama artık Midilli  mi olur, daha başka bir yer mi bilemiyorum. Tercih kendisinin. Elimiz mahkum götüreceğiz, yoksa yıllarca bitirir beni:))))
Midilli'ye gitmek çok kolay, Ayvalık'tan hergün akşamüstü motor kalkıyor. Bu sene Ayvalık seferlerini kaldırıyorlar sadece Dikili'den sefer olacakmış diye bir dedikodu duydum ama ne kadar doğru bilemiyorum. Adalılar her perşembe Ayvalık pazarına geliyorlar. Böyle bir fırsatı Ayvalıklılar geri çevirmez gibi geliyor bana.
Otel işini bana bırakmışlardı, internetten tamamen tesadüf bir otel buldum: Oikies Hotel. Resimleri güzel görünüyordu, yeri de şehre ve denize yakındı, ben de yer ayırttım. Ama oraya gidince gözlerimize inanamadık. Otel süpeeerdi... Sahibi Dimitri çok cana yakın, yardımsever, misafirpever. Bize çok yardımcı oldu. Bundan sonra Midilli'de sadece burada kalınır.


Otel eskiden Dimitri'nin ailesinin ahırlarının olduğu bir yermiş. Ahırlar yenilenmiş otel odaları haline getirilmiş. Yanyana odalar, önlerinde terasları var.

Otelin havuzu da var. Hemen yanında barı. Dimitri ve karısı servis yapıyorlar. Evlerinde misafir ağırlıyormuş gibiler.


Sabah kahvaltıları terasınıza geliyor. Herkes kendi terasında yiyor ama biz birlikte kahvaltı ettik Nergislerle. Kahvaltıdaki reçeller Dimitri nin annesinin ürünü... 


Yemyeşil ve begonvillerle süslü bir bahçesi var otelin. Herşey pırıl pırıl...









 İki gün boyunca bütün adayı gezdik. Güneyinde Plomari var. Ouzo şehri. Zaten orada üretilmeyen ouzo ya ouzo demezlermiş... Tabi ki her yer plaj. Plomari ye yakın bir plaja gittik.




Adanın kuzeyi daha güzel geldi bana. Petra diye bir köy var, orada kahve molası verdik. Mthymna da yemek yedik...






 Bir de Maria'nın lokantası var. Barbaryani ouzolarının fabrikasında çalışan bir adamın karısı, annesi ve yayasının işlettiği bir lokanta. Orada zaten erkekler hep serviste, ailenin kadınları da mutfakta.
Ahtapotları asıp kurutuyorlar, sonra da ızgara, üstüne de zeytinyağ döküp getiriyorlar....
Adanın tam ortasında bir dağ köyü var. Enteresan. 
Bu kahvede oturup kahve içtik. Neşet'le Eşref'de peynir alışverişi yaptılar.
Ada'da iki tane zeytinyağ müzesi var. Biz birini gezdik. İnanılmaz büyük bir yer ve çok başarılı bir restorasyon yapılmış.
Akşam yemeklerini bir gece Midilli'deki Andon da yedik. Salaş ama oranın meşhur bir lokantası. Yemekleri de süper... Gene mutfakta yaya var:))) İki gece de otelin hemen yanında, kocaman ağaçlar altında masaların olduğu White Cat isimli bir lokantada yedik.
Neşet oradan kendine t-shirt aldı. Adanın eşekleri meşhur. 
Biz Midilli'yi çok sevdik. Bu sene Çakmaklar olmazsa biz gene de adaya gideceğiz. İnşallah....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder