3 Şubat 2011 Perşembe

2009 ROMA

Bugün arkadaşım Nilgün Hamşioğlu aradı, blogu takip ediyormuş, Roma'yı yazsana dedi. Ben Roma'ya üç kez gittim. İlk kez 1998 Ocak ayında Zeynep, Emine ve Nedret Erkli ile gitmiştik. Yüzyılın soğuğu diyorlardı. Çok üşümüştük ama çok güzel bir seyahat olmuştu. Onun resimlerini de bir ara girerim buraya.
İkincisi Sardunya adasına giderken bir gün geçirmiştik 2008 Nisanında...
2009 Ekim ayında da Kırcalıoğlu ailesi ile gittik. Biz bir gün önce gittik Roma'ya, Nergisler bir gün sonra geldiler. Roma bambaşka bir yer:
Roma'yı görmek istiyorsanız yürüyeceksiniz. Başka türlü göremezsiniz...
Otelimiz çok güzel bir yerdeydi. Tam İspanyol Merdivenlerinin başında. Küçük ama şirin bir otel. 
Sabahları merdivenden inmek kolay da akşamüstü dönüşlerde o yorgunluğun üstüne tırmanmak zor geliyordu ama yılmadık, hergün çıktık bu merdivenleri. Eşref kolayını buldu gene, meğer sol tarafta bir asansör varmış. Sabah bizimle iniyordu ama dönüşte asansöre biniyordu:)))
Geceleri herkes burada toplanıyor. Gençler çoğunlukta.. Burası Romalıların buluşma yeri:)))
Ispanyol Merdivenlerinin üstünde Borghese bahçeleri var. Mutlaka gezilmesi gereken yerlerden biri. Icinde müzisyenlerin heykelleri ve bir de saat var. 
Bu görüntü Neşet'in dikkatini çekti ve fotoğrafladı. Atlı polisler Villa Borghese bahçelerinde dolaşırken, bu kadar tarih kokan bir yerde teknolojisiz yapamıyorlar:))) Cep telefonu artık her yerde...
Ispanyol meydanından Via Del Corsa'ya çıkıp dümdüz yürüdüğünüde Piazza Venezia'daki Vittoria Emanuela anıtı bütün ihtişamı ile karşılıyor sizi. 
Bu anıtın arkasında Forum başlıyor. Yorucu oluyor biliyorum ama buraları yürüyerek gezmek gerekiyor. Ekim sonu olmasına rağmen hava şansımıza çok güzeldi ve hepimiz çok keyif aldık bu kadar tarihle içiçe olmaktan.



Elimizde Forum haritası, adım adım gezdik. Bu resim benim klasik seyahat resimlerimden biridir, gözümde gözlük, elimde harita....
Collesium'da Emine elinde audio guide ile bir yandan dinlerken bir yandan da etrafı seyrediyor. Bu resmi çok beğeniyorum, onun için aldım buraya...
Forumda bir heykel sergisi vardı. Kalıntıların arasına serpiştirilmiş dev insan figürleri... Jimenez Dereda tarafından yapılmış.
Beni Roma'da en şok eden yer Aşk Çeşmesiydi. Filmlerde gördüğüm Aşk Çeşmesini kafamda kocaman bir yer olarak canlandırmıştık. Halbuki sokak arasında ufacık bir yer çıktı karşıma. İlk gördüğümde hayal kırıklığına uğramıştım. Yine de arkamızı dönüp, sağ elimizle sol omuzumuzun üstünden paraları attık havuza.
Piazza della Rotondo'da güzel bir öğlen yemeği yedik. 
Sonrasında Pantheon'u gezdik. Şansımıza bir klasik müzik konseri vardı. Öyle bir mekanda klasik müzik dinlemek çok güzel oluyor.
Roma'ya gidip Vatikan'ı ziyaret etmemek olmaz tabi. Vatikan hep kalabalık. Piazza St. Pietro'da:
Sant Pietro'nun kubbesine  çıkabiliyorsunuz. Ama daracık merdivenleri tırmanmanız gerekiyor. Emine, Köken ve Neşet çıktılar sadece. Nergis, Eşref ve ben aşağıda bir cafede bekledik onları. Kubbeden Roma'nın görünüşünü çekmişler Allahtan...



Vatikan'da bir de Sistin Şapel'i görmek istedik. Şapel'e gidebilmek için tüm müzelerin içinden geçmen gerekiyor. Binanın içinde epey bir yol yürümen gerekiyor ama değiyor. Mutlaka görülmeli Sistin Şapel. İnsanı etkileyen bir tarafı var.  Müzelere sokaktan çıkan merdivenler var.

Tarih dışında Roma'ya bir de yemek için gidilir. Alfredo mutlaka gidilmesi gereken bir lokanta. 
Aşk Çeşmesinin tam karşısındaki sokaktan girdikten sonra Via dell'Archetto'da bir pizzacı var. Onun da adı L'Archetto. Ogüne kadar bu kadar güzel piza yememiştim.  Masalar sokakta, yanından arabalar geçiyor bazen ama yine de oturup bir pizza yemek lazım burada.
Bir de 31 Ekim doğum günüm, özel bir yer aramış bizimkiler. Chinappi diye bir lokantaya gittik.
Hani Roma dondurması meşhurdur derler ya. Ilk gittiğimizde Aşk Çeşmesinin çevresindeki dondurmacılardan dondurma yiyip çok beğenmiştik. Ama bu sefer bir yer bulduk ki bu dondurmacının yerini de başkası tutamaz. Giolitti.... Çok çeşit var, insan hangisinden yiyeceğini şaşırıyor.

 Otelimizin hemen altındaki cafe-restaurant da oldukça iyiydi. Akşamüstleri dönüşte, o kadar merdiveni çıktıktan sonra mutlaka orada bir mola verip bir tane prosecco içiyorduk...
 Ilk gün öğlende burada yemek yemiştik. Arkadaki dükkandan ise eve getirmek üzere peynirler, salamlar almıştık. Piazza San Lorenzo'da, meydanın ortasında bir lokantaydı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder