17 Şubat 2011 Perşembe

2010 VİYANA

2010 Go Diamond Seminerinin bitiminde Pazar günü Budapeste'den trene binip Viyana'ya geçtik. Hemen hemen her saat tren var Budapeste Viyana arasında. Trenler gayet de rahat. Once araba kiralamayı düşündük ama gerçekten değmez.
Viyana rüya şehir gibi. Buraya da en son 6 yaşında falandım geldiğimde. Tek hatırladığım hayvanat bahçesiydi. Bu sefer de gittik hayvanat bahçesine...
Bazı yerleri hatırladım, küçüklük anılarım geldi akıma, duygulandım. 
Oteli gene internetten ayırtmıştım ve gene şansımıza çok güzel bir otel çıktı. Pension Reidl, Georg Coch Platz'ta. O haşmetli Viyana binalarından birinin beşinci katında, on odası ve bir kahvaltı salonu olan küçük bir otel. Ama herşeyiyle ihtiyacımızı karşılıyordu.
Gezmediğimiz yer kalmadı gibi Viyana'da:))) hayvanat bahçesine giderken Schonbrun Sarayını da gezdik.
Viyana tatlıları ve kahvesi ile meşhur. Sokaklarda pastane vitrinlerine yapışıyorduk nerdeyse:)))

Ne yalan söylim, hepsinin hakkını verdik. Süper tatlılar yedik.
Yemek konusunda da şansımız yaver gitti. Bir kere şinitsel konusunda Viyana'nın en meşhur lokantası Figlmuller'e gittik. Ama şinitseller o kadar büyük ki bir tanesini Eşref'le paylaştık.
Otelimize yakın bir lokanta bulduk. İsmini neden not almamışım bilemiyorum. Bir yerlerde bir kartı olması lazım, bulunca yazarım ismini buraya gene. Çok lezzetli ve sunumu çok iyi bir lokantaydı. Ben gene her zamanki gibi kazciğeri istedim tabi. Üstüne de incirli bir tatlı. Eşref de değişik bir tane istedi.

 Bir de ODC (Orlando di Castello) diye bir lokantaya gittik. Onun dekoruna bayıldım.  Avusturyalı tasarımcı Denis Kosutic, Kraliçe Elizabet, 50 cent ve Tirolli bir kızdan esinlenerek yapmış burayı.
Bu lokantanın tam karşısındaki Bank Austria Kuntsforum'da Frida Kahlo sergisi vardı. İşte bu Viyana seyahatini çok daha anlamlı yaptı. Zaten çok beğendiğim bu ressamın bir çok eserini bir arada görmek büyük bir keyifti. Bugünlerde İstanbul'da da sergisi var ama Viyana'dakinin çok ufak bir bölümüymüş. Yine de bu sergiyi de gidip gezeceğim.
Freud'un evini de ziyaret ettik tabi ki. Derya çok istiyordu burayı görmeyi.
Bu da Freud'un meşhur seans koltuğu

Evin bahçe kapısının camları.
Kaldığımız otelin karşısındaki köprüden geçip Hundertwasser House'a geldik. 
Çok neşeli binalar. İçinde oturuyor insanlar, hatta girişine yazı asmışlar, oturanların zilini çalıp içeriyi gezmek için talepte bulunmayın diye. Tam karşısında da hediyelik eşye satan dükkanlar var. 
Tabi buradaki sokak lambaları yine dikkatimi çekti.
Museums Quartier başlı başına bir mahalle. 
Bu muhteşem binaların ortasında bir avlu var ve Modern Sanatlar Müzesini de bu avluya yapmışlar.
Jean Michel Basquiat'nın sergisi vardı. Müzenin çıkışında da böyle bir heykel:))
Viyana Mozart'ın şehri. Ama sokaklarda Mozart kılığında dolaşan ve bilet satmaya çalışan adamları sevemedim.
Ben gene bir çiçekçi buldum tabi.  Buralarda çiçekçileri gezmeyi çok seviyorum.
Şehrin alışveriş merkezlerinin olduğu bölgede sokağın ortasında bir pinokyo heykeli.
Votive kilisesinin müze bölümünde sergilenen bu kozalak saç fırçası olarak kullanılıyormuş zamanında:)))
Kısacası, çok güzel sergiler gezdik, çok güzel binalar, yerler gördük, çok güzel yemekler yedik, çok güzel kahveler içip tatlılar yedik. Viyana seyahati iyi geldi bize açıkçası. Bir kere de konser dinlemeye gidilir Viyana'ya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder