16 Şubat 2011 Çarşamba

2010 GO DIAMOND, BUDAPESTE

Go Diamond semineri 2010 yılında Budapeşte'de idi. Çocukken annem ve babamla gitmiştim. 1971 veya 72. Çok istiyordum yeninden görmeyi Budapeşte'yi, seminer de olunca bir gün erken gidip, Seminerden sonra da Viyana'ya geçip seyahati biraz uzatmaya karar verdik.

23 Eylül de Eşref, ben ve Derya Vural'la birlikte Budapeşte'ye uçtuk. Matyas Otelde yer ayırtmıştık. Otel süper değil ama yeri çok iyiydi. Heryere ulaşabilme imkanımız vardı. Maricius 15 Ter. Beyaz köprünün ayağında.
İlk gece yemeğimizi otelin lokantasında yedik Seraj grubu olarak. Çigan müziği ve folklor gösterileri ile.
Fatoş ve Osman Ortaç'la birlikte... Ortaçlar bu yemeği ısmarladılar, gerçekten süper görünüyordu.
Budapeşte 70 li yıllarda nasılsa aynı:))) Istanbul gibi sürekli bir değişim içinde değil... Sokakların güzelliği, binalar, sanat herşey olağanüstü. Ama şehrin genelinde bir gri hava var.  Viyana'da da aynı binalar var ama orası renkli mesela.
Bu bina Eyfel Kulesinin mimarı tarafından yapılmış. Vaci street in bitiminde. İçi yiyecek pazarı. Eşref bayıldı buraya tabi:))) Macaristan'da kırmızı biber ve kaz ciğeri meşhur. Hepsini bu pazardan aldık.
Burası Heroes' Square de Museum of Fine Arts. Yuvarlak bir meydan, etrafı heykellerle çevrili.
Tüm heykeller birbirinden güzel, hareket edeceklermiş gibi.
Müzede Botero sergisi vardı.
Müze girişi ve içi:
Bu müzenin tam karşısında çok enteresan binalar var. Ama benim gene en çok dikkatimi çeken ve bayıldıklarım sokak lambaları oldu.
Budapeste'deki favori mekanlarımızdan biri de Gerbaud Cafe idi. Bir kaç kez gittik bu kadar kısa zaman içinde. Ama gerçekten inanılmaz tatlar var orada. Bu resimde Nilüfer Mürselioğlu da bizle birlikte.
Bir de New York Cafe'yi görün demişlerdi. Görkemli bir bina olarak geçiyordu. Zaten eğer New York Cafe'ye gidecekseniz sadece binayı görmeye gidin. Biz öğlen yemeği için gittik ve hayal kırıklığına uğradık. Yemekler kötü değil ama hizmet hiç oraya yakıştıramayacağınız gibi.
Biz şehrin Peşte tarafında kalıyorduk. Biliyorsunuz Budapeşte, ortasından geçen Tuna Nehri ile Buda ve Peşte olarak ikiye ayrılıyor. Buda tarafına bir tur alarak gittik. Buda'dan Peşte'nin görünüşü:
Bu tarafta daha alçak binalar var. Bu köşe bina çok enteresandı.
 Meydanda bir çeşme var. Derya serinlemeye çalışıyor.
Hemen yanında bir sokak çalgıcısı değişik bir müzik aleti çalıyordu. Güzel bir ses çıkıyordu.
Öğlen yemeğimizi burada yedik. Eski binaların arasından bir avluya çıktık ve çok güzel bir lokanta bulduk. Macar şarapları çok lezzetli. Yemeğimizi beklerken buz gibi beyaz şarabımızı yudumladık.
Burası Matthias Kilisesi. İnce ince işlenmiş bir bina. Yanında da bu dev heykel var. O da inanılmaz bir işçilik örneği.
Budapeşte'ye gelmemizin esas nedeni tabi ki Go Diamond semineriydi. Çok güzel ve çok büyük bir kongre merkezi var Budapeste Sport Arena'da. 
Bir çok liderin yanında tabi ki Jim Dornan ve Mitch Sala'yı bir kez daha dinledik.
Seminer Pazar günü öğlen biter bitmez, biz, Eşref, Derya ve ben trene atladığımız gibi doğru Viyana'ya. Viyana seyahati de bundan sonra:)))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder